8 Aralık 2009 Salı
öylebirusuldürkiadamışairyapar:)
Bir ben derim, bir Özge;
- Elde edemediğin şeyler için üzülme, belki O' nun senin için daha güzel planları vardır.
- Bunlarla avunmak güzel ama bazen kendimi kurulmuş bir robot/saat gibi hissetmeme yol açıyor. yoksa duacıyım bana tüm verdikleri için.
- Kurulmuş bir saat/robot olmak daha güzel, tek başına, O' nun planları olmadan, kalkabilecek miydin bu ağır yükün altından?
- Hayır tabi ki de... Ama dediğim gibi iskankar zamanlarımda bir robot olduğumu düşünmek hiç hoşuma gitmiyor.. Çünkü, sanırım yapamadıklarım için de O' nu suçluyorum o zamanlarda:(
- O' nu suçla, ama O' na isyan etme.. olmadıysa eğer istediğin şey, O istemediği içindir, bunun suçlusu O olabilir ama sen o zamanlarda O' na niye olmadı diye isyan etmek yerine, sus ve büyük bir olgunlukla "bunu sen istedin Dostum" de:)
- O istedi. Ve böylece içimdeki savaş sona erdi. Bu mudur? Bazen gerçekten, içimde çığırıp duran Özge'yi susturmak istiyorum... Huzurumu bozuyor.. Beni savaşa götürüyor... Bunu o Özge' ye kabul ettirmeliyim önce...
-Bence bu kadardır Özge.. Yenileceğini bile bile girer mi insan savaşa... O senin boşuna çırpınışlarına bakar bakar gülümser. O' nunla savaşılmaz, sevişilir...
- Zaten O bana hep gülümsüyor ve içimdeki ışığın sönmesini engelliyor, biliyorum... O' nunla aramızdaki tek sorun " zaman farkı". Yenilgimi kabul etmemi bekleyip, öyle karşıma çıkıyor... Benim onun için çırpındığım gecelerde yanımda değil kısacası...
- O öyle biraz muzip:) Ben o halini de seviyorum... Mesela bu ara o kadar çok dalga geçiyor ki benimle.. Bir zaman oluyor alıyor elimdeki her şeyi, sonra, hepsini geri veriyor aynı anda, alıyor, veriyor... defalarca... Durup izlesen uzaktan, koparsın, ben bile kopuyorum:)
-Bizimle dalga geçtiği zamanlarda mı sarsılıyoruz böyle? O gülerken biz tam tersi durumdayız, sonunda biz de gülsek de... İşte zaman farkı bu... Aynı anlarda gülümsemiyoruz... Amann neyse ben aramı düzeltmek üzereyim.. Umarım birlikte güleriz:)
-Ya olur öyle, sevmese seni niye seninle uğraşsın... Barışın artık artık, iyi dostlar arasında küslük olmaz...
-Yok zaten O' na küsmüyorum... O' nu anlıyorum sadece. Bir kere küsmüştüm ama elimden çabuk tuttu...
-O seni dinliyor, sen de terbiyesizlik etme ve O' nu dinle:)
ps: özgeyle bir usül dersinde kağıdımıza düşenlerdir! şifa olsun...
6 Aralık 2009 Pazar
zatenbudabirbaşlıktır!
"Bir arkadaşım “niçin şiir yazıyorsun” diye sormuştu da, ağzımdan şu cevap çıkmıştı: “Allah'ın gözüne girmek için…”
İbrahimTenekeci-Röportajından-
İbrahimTenekeci-Röportajından-
evetbengüzelyazarımedeplifelan:)
Hayallerinde daha mutludur kadınlar.
Bugünün gerçekleğinden, yarının düşüne hızla kaçarken, istediği adamları yanlarına alıp orada, kendilerine bir dünya kurarlar. Ve her kadın, babasını düşünürken küçük bir kız çocuğu, sevdiği adamı düşünürken büyük bir aşıktır.
Kimi zaman banyodan sonra, dizlerinin üzerine serdikleri havluya eğilip, saçlarını tararken, dökülen tellere donuk bir bakışla bakarken kurarlar o hayalleri, kimi zaman tırnaklarının diplerine kadar sürdükleri ojeleri, inatçı bir mızmızlıkla, bitmek üzere olan asetonlarıyla çıkarmaya uğraşırken...
Bavullarına sadece istedikleri adamları koyarlar; babalarını ise asla unutmazlar.
Aşık olacakları adam, babalarına en fazla benzeyen adamdır ve onlar hep o adamı ararlar.
Çünkü babaları güvenin adıdır, yuvasını terkeden kartallar gibi terketmemenin adı.
Hayallerinde daha mutludur kadınlar.
Bugünün gerçekliği hep sonsuz bir ağırlıkla onların omuzlarına biner. Dayanma güçlerine kendileri de şaşarken, onulmaz yaralarını kimseye anlatmadan, büyük bir onurla, her kavganın içinde ve her kavgadan kendilerini koruyarak ama yaralanarak, ruhlarını acının zehirli sularında yıkayarak, arada bir içindeki o küçük kız çocuğuna bakıp, bugün nasıl bir yerde olduklarına şaşırarak bakarak, hep bir gün, sadece kendilerinin bildiği o dünyada, yanlarına sadece istedikleri adamları alarak orada bir hayalin içinde yaşamayı düşlerler.
Ve babalarına en çok benzeyen adama aşık olurlar.
Aşık oldukları adamın elleri, babalarının elleri gibi gezinir saçlarında. “Sevgilim” derken, “yavrum, kızım” der gibi seslenirler. Yaralandıklarında, başlarını dayayıp ağladıkları adamların omuzları, babalarının omuzlarıdır ve bunu o adamlar bile bilmezler.
Hayallerinde daha mutludur kadınlar.
Dünyaya ellerini sürdükçe, dökülen her kirli sıva, onların üzerine düşer. Kurşuni renkte bir ağırlığın altında kalmamak, somut ve pis bir dünyadan, soyut ve güzel bir dünyaya geçebilmek, her şeyini sadece kendilerinin yarattığı o hayalde yaşayabilmek için hep düş kurarlar.
Ve aradıkları tek şey güvendir.
Güvenebilme hayali onların sahip olduğu en büyük hayaldir.
Yarını garanti altına alabilmek için değil, doğacak çocuklarını güvenli bir hayatta yaşatabilmek için de değil, yalnız daha fazla yaralanmamak için, yalnız daha fazla kimse acıtmasın diye, güven isterler.
Veonlara bugün’ün vermediği bu hayali, onlar kimi zaman saçlarını tararken, kimi zaman ojelerini çıkarırken kendileri yaratırlar.
Sonra hızla düşerler.. O güvenli ve güzel hayalden, bu pis dünyaya ve onun kirli gerçeklerine düşmenin nasıl bir burukluk yarattığını ise erkekler anlamazlar.
Erkekler asla anlamazlar..
Bu yüzden o hayalleri erkeklerine anlatmazlar.
Denerler ama daha en baştan, kurdukları hayale alaycı bir gülüşle bakan erkekleri görür ve vazgeçerler. Bir kaplumbağa gibi başlarını, içlerine çekip kendi kabuklarında, bu dünyada kimsenin ortak olmayacağına inandıkları hayallerini, kendi başlarına kurarlar.
Varolan hiçkimse onları anlamıyorsa, onlar da anlayan başka insanlar yaratırlar.
Ve babalarını asla unutmazlar.
Her şeyiyle kabul ettikleri o adamı asla bırakmazlar.
Babaları gibi bir adam daha olmayacağına inandıklarından, babalarına en çok benzeyene aşık olurlar.
Hayallerinde daha mutludur kadınlar.
Bugünün gerçekleğinden, yarının düşüne hızla kaçarken, istediği adamları yanlarına alıp orada, kendilerine bir dünya kurarlar. Ve her kadın, babasını düşünürken küçük bir kız çocuğu, sevdiği adamı düşünürken büyük bir aşıktır...
OnYüzBinBaloncuk
ps: belki arka fonda fransızın birinin söylediği şarkıyı da duyarsınız?...
5 Aralık 2009 Cumartesi
bensenbensenbensenbensen...
4 Aralık 2009 Cuma
aşkareddiye!
"Kapılmayı göğün maviliğine,
Bir güneşle bütün bir gün mutluluğu
Unutalı yıllar geçmiş aradan
İnansaydım sana eskisi gibi
Hatırlat derdim belki yine
Sen yoksun ey aşk insanlar arasında yangın yerleri,
Kısa yakınlıkların yıkıntıları var
İşin kötüsü daha sevginin başında
Ellerinde hesap cetvelleri,
Kar ve zarar hesaplıyor insanlar
Kişiler acıyacak ve kin duyacak
Ve sevecek de bir zaman
Fakat sürekli sevgiler sağanağını sildim aklımdan
Bir zaman resmin olan cebimde ey sevgili!
Şimdi dörde katlanmış,
İlk kolesterin tahlili
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli ye
Aşk yoksun sen seni biz uydurduk,
Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı durdurduk!..."
HüsrevHatemi-aşkareddiye
biliyorumsenolsanyapmazdın!
photographed by aznavur
"Kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. En azından tüm bunları hissettiğini. Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim.
Asla söyleyemeyeceğim.
Oysa o kadar dilimin ucundalar ki.
Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüvercek kadar dilimin ucunda. Uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı hep kaçırışım hep bundan.
Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor.
Zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler.
Biraz zaman diyorum.
Kalbimin bir yanı sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım.
Ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. Çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim.
Aslında seni çok...
özledim!..."
tarıktufan-kraliçeninpireleri
2 Aralık 2009 Çarşamba
bugüninceyimincedendeince;)
"Asıl korktuğum, gemilerden, deniz fenerinden, uzakta bir yerdeki uçsuz bucaksız kumsallardan, çocukluğun iskelelerinden, öğle uykularından, herşeyin ne çabuk büyüdüğünden, müzikten, şiirlerden, nedense zamanla sözcükleri unuttuğumuzdan konuştuğumuz; onun gözleriyle aynı renk kazağından, konuşurken, susarken, bana ya da odadaki ayrıntılara bakarken sevimliliğinden, birbirine dokunan insanlarla dolu film karelerinin hatırlanışından ve tabi bunların, içimde yükselen, yükselen çarpıntının duyulacağı korkusuyla başka birşeye dönüştürülmesinden, kızaran dudaklarından, unutulmayacak gülümseyişini, ellerini ilk farkedişimden oluşan o sabah, o öğleden sonra, o akşam duyduklarımdı!..."
kürşatbaşar-senolsaydınyapmazdınbiliyorum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)